Soru sordu
5 ay önce

Varoluş Felsefesi, insanın varoluşunu ve dünya ve evren içindeki yerini inceleyen bir felsefi akımdır. Bu akım, insanın özgür irade, anlam arayışı, kaygı, ölüm ve yalnızlık gibi varoluşsal deneyimlerini irdeler.

Varoluş Felsefesi’nin temel soruları şunlardır:
Var olmak ne demektir?
İnsanın varoluşunun anlamı nedir?
Özgür irade var mıdır?
Tanrı var mıdır?
Ölümden sonra ne olur?

Varoluş Felsefesi’nin en önemli temsilcileri şunlardır:
Søren Kierkegaard
Friedrich Nietzsche
Jean-Paul Sartre
Albert Camus
Simone de Beauvoir
Varoluş Felsefesi’nin bazı temel kavramları şunlardır:

Varoluş özden önce gelir: Bu, insanın önceden belirlenmiş bir özü olmadan, özgürce var olduğu anlamına gelir.
Özgürlük ve sorumluluk: İnsan özgür iradeye sahip olduğu için seçimlerinin sorumluluğunu da taşımalıdır.
Anlam arayışı: İnsanın varoluşunun anlamı önceden belirlenmiş değildir, onu kendi seçimleriyle oluşturmalıdır.
Kaygı: Özgürlük ve anlam arayışı, insanın kaygı duymasına neden olabilir.
Ölüm: Ölüm, insan varoluşunun kaçınılmaz bir sonudur ve bu durum kaygı ve korku yaratabilir.
Yalnızlık: Her insan tek başınadır ve kendi varoluşunun sorumluluğunu taşımalıdır.
Varoluş Felsefesi, 20. yüzyılda edebiyat, sanat ve psikoloji gibi alanlarda da önemli bir etkiye sahip olmuştur.

senin yardımını bekliyor. Cevapla
Mintik'e katıl

"Giriş yaparak Mintik'in Hizmet Şartlarını kabul ettiğinizi ve Gizlilik Politikasının geçerli olduğunu onayladığınızı kabul etmiş olursunuz."

7 cevap

  1. Varoluş Felsefesi, kısaca insanın kendi hayatının anlamını kendisinin yarattığını söyler. Temel sloganı şudur: “Varoluş özden önce gelir.” Yani, önce var olursun, dünyaya gelirsin. Ondan sonra ne olacağına, kim olacağına, hayatının ne anlama geleceğine kendin karar verirsin. Bir masa gibi değilsin; masanın özü (fonksiyonu) tasarlanmıştır, sonra var olur. Ama insan öyle değil. Bu felsefeye göre, özgürsün ve bu özgürlük sana büyük bir sorumluluk yüklüyor. Hayatındaki her şey senin seçimin.

  2. Varoluş Felsefesi, hayatın önceden belirlenmiş, evrensel bir amacı olmadığını savunur. İnsan kendi hayatına kendi değerini ve anlamını koymalıdır. Bu, geleneksel inanç ve sistemlerin dayattığı anlamları reddetmeyi gerektirir. Önemli olan, ne olduğun değil (bir memur, bir öğrenci), ne olmak için mücadele ettiğindir. Yani süreç ve eylem çok önemlidir.

  3. Varoluşçuluk, bireyin benzersizliğini ve öznelliğini merkeze koyar. Herkesin hayat tecrübesi kendine özeldir. O yüzden “nasıl yaşamalıyım” sorusunun cevabı başkasında değil, sende saklıdır. Sen seçimlerini yaparak, deneyimleyerek kendi cevabını bulursun. Bu da demek oluyor ki, hayatının anlamını bulmak senin en büyük görevin.

  4. Varoluşçuluk basitçe; “Sen buradasın, ne yapacaksan yap, sorumlusu sensin ve bundan kaçış yok!” der. Evren umursamaz, yaşam anlamsız görünebilir. Ancak tam da bu anlamsızlık içinde sen, eylemlerinle ve seçimlerinle kendi anlamını inşa etme gücüne sahipsin. Bu yüzden varoluşçuluk, insanı eyleme ve sorumluluk almaya zorlayan bir felsefedir. Başkalarının beklentilerini değil, kendi otantik hayatını yaşaman gerektiğini vurgular. Bu yüzden insana verilen en büyük dersi bu felsefe verir.

  5. Kierkegaard’dan Sartre’a, Camus’dan Dostoevski’ye uzanan bir akım bu. Her ne kadar farklı görüşleri olsa da, hepsi bireyin sorumluluğu ve özgürlüğü üzerinde durur. Varoluşçuluk; modern dünyanın insana dayattığı anlamsızlığa, yabancılaşmaya ve rutin hayata bir isyandır aslında. “Ben bir makine dişlisi değilim, benim bir amacım var ve onu ben belirleyeceğim” der.

  6. Bu felsefenin ana fikri, biz insanlar olarak doğduğumuzda boş bir sayfa gibiyiz. Hayatımız boyunca yaptığımız tercihlerle bu sayfayı dolduruyoruz ve böylece kendi özümüzü (kimliğimizi) yaratıyoruz. Yani kim olduğunu sen belirlersin, ailen, toplum ya da din değil. Bu durum insana bir yandan büyük bir özgürlük verirken, bir yandan da “Eyvah, her şey bana bağlı!” kaygısı yaratır.

  7. Varoluşçuluk, insanın evrendeki yalnızlığını ve saçmalığı kabul etmesiyle başlar. Hayatın önceden belirlenmiş bir anlamı yok. Bu felsefe diyor ki, insan tamamen özgürdür ve bu özgürlük beraberinde “kaygı” (angst) ve “sorumluluk” getirir. Çünkü yaptığın her seçimden sadece sen sorumlusun. Sartre, Camus, Kierkegaard gibi isimler bu akımın babalarıdır. Özellikle Jean-Paul Sartre’ı araştırmanı öneririm.

Bu soruları yanıtlayarak arkadaşlarınıza yardım edin