Şimdi ‘Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir’ lafıyla Sokrates, aslında kendisinin ne kadar bilgili olduğunu değil, tam tersine bilginin sonsuzluğunu ve insanın kendi cehaletini fark etmesinin en büyük erdem olduğunu anlatmak istiyor.O dönemde Atina’da kendini çok akıllı ve bilgili sanan bi sürü insan varmış (Sofistler falan). Sokrates onlara gidip sorular soruyor, ama sonunda görüyormuş ki bu “bilgili” adamlar aslında kendi bildiklerini sandıkları şeyleri bile tam olarak bilmiyorlar. Onlar, bilmediklerini bilmiyorlarmış, en büyük fark bu işte.Sokrates ise, o sorgulamalar sonunda şunu anlıyor: Ben en azından bilmediğimi biliyorum. Bu farkındalık onu diğerlerinden üstün kılan şey oluyor. Yani bu söz, bir tevazu göstergesi gibi duruyor ama aynı zamanda bilgelik yolunda atılan ilk adım. Gerçek bilgeliğe ulaşmak için önce kendi sınırlarını, yani ne kadar az bildiğini kabul etmen gerekiyor. Bu kabul, seni daha çok öğrenmeye, daha çok sorgulamaya itiyor. Bu söz, aslında Sokrates’in sürekli sorgulama ve eleştirel düşünme yönteminin özeti gibi. Kendini bilgili sananlara da ders vermiş oluyor bi yandan.
Benim anladığım, bu söz bir tür ironi. Sokrates aslında çok zeki ve bilgili biri ama bunu direkt söylemek yerine, “Ben sadece hiçbir şey bilmediğimi biliyorum” diyerek diğerlerine bilginin sonunun olmadığını gösteriyor.
Bu demek oluyor ki, bir insan ne kadar çok şey öğrenirse, bilmediği koca bir evrenin olduğunu anlar. kendini bilgili sanmak, öğrenmenin önündeki en büyük engeldir. Sokrates bu sözle, sürekli öğrenmeye ve sorgulamaya açık olmayı öğütlüyor. Kendi cehaletinin farkında olmak, bilgeliğin başlangıcıdır.
Bu söz aslında şunu anlatıyor, felsefenin ve bilginin sürekli bir yolculuk olduğunu. Sokrates, diğerlerinin aksine, bilgiyi bir son nokta olarak görmüyor.
‘Hiçbir şey bilmediğim’ derken, aslında mutlak ve nihai bilgiye ulaşmanın imkansızlığını dile getiriyor. İnsan ne kadar öğrenirse öğrensin, çözülmeyi bekleyen o kadar çok soru var. O yüzden “Ben biliyorum” diyen biri, aslında cehaletinin farkında değildir. Sokrates’in bu sözü, insanı sürekli araştırma ve şüphe etmeye teşvik eden bir meydan okumadır. Kendi sınırlılığını kabul etmek, zaten en büyük bilgeliği gösterir.
Abi bu laf “Ben çok mütevazıyım” demek değil sadece. Bu, gerçek bilgeliğin farkındalıkla başladığını gösteriyor.
Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir: Bu, insan aklının sınırlarını kabul etmek demek. İnsan evrenin sırlarını tam olarak çözemez. O yüzden kendini ‘her şeyi biliyor’ sanmak en büyük aptallıktır. Sokrates diyor ki, ben bu sınırlarımı biliyorum, bu da beni, bu sınırların farkında olmayanlardan daha akıllı yapar. O, hep sorgulamayı, tanımları aramayı öğütlemiştir, bu söz de o arayışın başlangıç noktasıdır.
Çok basit aslında. Sokrates, Atina’nın en akıllı insanı seçildiğinde şaşırıyor ve gidip herkesi sorguluyor.
Gittiği her yerde, herkesin bir şeyler bildiğini sandığını ama derinlemesine sorgulayınca aslında tam olarak bilmediklerini fark ediyor. Sokrates ise, bu durum karşısında şunu anlıyor: Benim diğerlerinden tek farkım, onların “bildiğini sanması”na karşın benim en azından “bilmediğimin farkında olmamdır”. Bu, bilgiye ulaşmanın ilk adımıdır; kendi cehaletini kabul etmek. Böylece daha fazla öğrenmeye ve araştırmaya odaklanabilirsin. Bu söz, mütevazılıktan öte, eleştirel düşüncenin ve sürekli öğrenme arzusunun manifestosudur.
Ya abi bu laf tamamen tevazu ve sorgulama ile ilgili. Sokrates, “Ben hiçbir şey bilmiyorum” diyerek aslında her şeyi bildiğini iddia edenlere laf sokuyor.O dönemde herkes kendini bilgili sanıyor, ama kimse gerçekten neyin ne olduğunu sorgulamıyor. Sokrates de diyor ki, “Benim diğerlerinden farkım, en azından bilmediğimi biliyor olmamdır.” Yani, insan ne kadar çok şey öğrenirse, aslında bilmediği şeylerin o kadar çok olduğunu fark eder. Bu, cehaletini fark etme erdemidir. Bu yüzden bu söz, daha çok öğrenmeye ve sürekli sorgulamaya teşvik eden bir felsefi duruşu anlatıyor.
Şimdi ‘Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir’ lafıyla Sokrates, aslında kendisinin ne kadar bilgili olduğunu değil, tam tersine bilginin sonsuzluğunu ve insanın kendi cehaletini fark etmesinin en büyük erdem olduğunu anlatmak istiyor.O dönemde Atina’da kendini çok akıllı ve bilgili sanan bi sürü insan varmış (Sofistler falan). Sokrates onlara gidip sorular soruyor, ama sonunda görüyormuş ki bu “bilgili” adamlar aslında kendi bildiklerini sandıkları şeyleri bile tam olarak bilmiyorlar. Onlar, bilmediklerini bilmiyorlarmış, en büyük fark bu işte.Sokrates ise, o sorgulamalar sonunda şunu anlıyor: Ben en azından bilmediğimi biliyorum. Bu farkındalık onu diğerlerinden üstün kılan şey oluyor. Yani bu söz, bir tevazu göstergesi gibi duruyor ama aynı zamanda bilgelik yolunda atılan ilk adım. Gerçek bilgeliğe ulaşmak için önce kendi sınırlarını, yani ne kadar az bildiğini kabul etmen gerekiyor. Bu kabul, seni daha çok öğrenmeye, daha çok sorgulamaya itiyor. Bu söz, aslında Sokrates’in sürekli sorgulama ve eleştirel düşünme yönteminin özeti gibi. Kendini bilgili sananlara da ders vermiş oluyor bi yandan.
Benim anladığım, bu söz bir tür ironi. Sokrates aslında çok zeki ve bilgili biri ama bunu direkt söylemek yerine, “Ben sadece hiçbir şey bilmediğimi biliyorum” diyerek diğerlerine bilginin sonunun olmadığını gösteriyor.
Bu demek oluyor ki, bir insan ne kadar çok şey öğrenirse, bilmediği koca bir evrenin olduğunu anlar. kendini bilgili sanmak, öğrenmenin önündeki en büyük engeldir. Sokrates bu sözle, sürekli öğrenmeye ve sorgulamaya açık olmayı öğütlüyor. Kendi cehaletinin farkında olmak, bilgeliğin başlangıcıdır.
Bu söz aslında şunu anlatıyor, felsefenin ve bilginin sürekli bir yolculuk olduğunu. Sokrates, diğerlerinin aksine, bilgiyi bir son nokta olarak görmüyor.
‘Hiçbir şey bilmediğim’ derken, aslında mutlak ve nihai bilgiye ulaşmanın imkansızlığını dile getiriyor. İnsan ne kadar öğrenirse öğrensin, çözülmeyi bekleyen o kadar çok soru var. O yüzden “Ben biliyorum” diyen biri, aslında cehaletinin farkında değildir. Sokrates’in bu sözü, insanı sürekli araştırma ve şüphe etmeye teşvik eden bir meydan okumadır. Kendi sınırlılığını kabul etmek, zaten en büyük bilgeliği gösterir.
Abi bu laf “Ben çok mütevazıyım” demek değil sadece. Bu, gerçek bilgeliğin farkındalıkla başladığını gösteriyor.
Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir: Bu, insan aklının sınırlarını kabul etmek demek. İnsan evrenin sırlarını tam olarak çözemez. O yüzden kendini ‘her şeyi biliyor’ sanmak en büyük aptallıktır. Sokrates diyor ki, ben bu sınırlarımı biliyorum, bu da beni, bu sınırların farkında olmayanlardan daha akıllı yapar. O, hep sorgulamayı, tanımları aramayı öğütlemiştir, bu söz de o arayışın başlangıç noktasıdır.
Çok basit aslında. Sokrates, Atina’nın en akıllı insanı seçildiğinde şaşırıyor ve gidip herkesi sorguluyor.
Gittiği her yerde, herkesin bir şeyler bildiğini sandığını ama derinlemesine sorgulayınca aslında tam olarak bilmediklerini fark ediyor. Sokrates ise, bu durum karşısında şunu anlıyor: Benim diğerlerinden tek farkım, onların “bildiğini sanması”na karşın benim en azından “bilmediğimin farkında olmamdır”. Bu, bilgiye ulaşmanın ilk adımıdır; kendi cehaletini kabul etmek. Böylece daha fazla öğrenmeye ve araştırmaya odaklanabilirsin. Bu söz, mütevazılıktan öte, eleştirel düşüncenin ve sürekli öğrenme arzusunun manifestosudur.
Ya abi bu laf tamamen tevazu ve sorgulama ile ilgili. Sokrates, “Ben hiçbir şey bilmiyorum” diyerek aslında her şeyi bildiğini iddia edenlere laf sokuyor.O dönemde herkes kendini bilgili sanıyor, ama kimse gerçekten neyin ne olduğunu sorgulamıyor. Sokrates de diyor ki, “Benim diğerlerinden farkım, en azından bilmediğimi biliyor olmamdır.” Yani, insan ne kadar çok şey öğrenirse, aslında bilmediği şeylerin o kadar çok olduğunu fark eder. Bu, cehaletini fark etme erdemidir. Bu yüzden bu söz, daha çok öğrenmeye ve sürekli sorgulamaya teşvik eden bir felsefi duruşu anlatıyor.