Bu sözün tam ve derin anlamı, Mevlana’nın evrensel aşk ve hoşgörü felsefesinin en somut ifadesidir. Şiirin tamamına bakıldığında, “Gel, gel, daha gel, ne olursan ol yine gel. İster kâfir, ister Mecusi, ister puta tapan ol yine gel. Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel.” diyor. Bu, sadece bir davet değil, aynı zamanda manevi bir güvencedir. Diyor ki:
Koşulsuz Kabul: Senin inancın, ahlaki durumun, geçmişteki günahların veya hataların ne olursa olsun, seni insan olduğun için yargılamadan kabul ediyoruz.
Sürekli Tövbe Kapısı: İnsan hata yapar, tövbesini bozar. Ama Allah’ın rahmet kapısı ve manevi yolun kapısı asla kapanmaz. Yüz kez bile bozsan, yeter ki pişman ol ve tekrar gelmeye niyet et.
Evrensel Davet: Bu davet sadece Müslümanlara değil, bütün insanlığadır. Mevlana’ya göre, kalp temizliği ve hakikate yöneliş, şekilsel farklılıkların üzerindedir.
Ümitsizliği Reddetme: İnsanların en büyük düşmanı ümitsizliktir. Bu söz, Allah’ın rahmetinden asla ümit kesilmemesi gerektiğini, her zaman bir dönüş yolunun olduğunu hatırlatır. Ödevinde bu evrensel ve koşulsuz kabul boyutunu vurgularsan daha etkili olur.
Mevlana’nın o sözü tam anlamıyla insanı kucaklayan, sınır tanımayan bir davet aslında. yani ne yapmış olursan ol, ne durumda olursan ol, hangi inançtan ya da düşünceden geliyorsan gel demek. burada alt mesaj, insanları yargılamadan, kusurlarına bakmadan kabul etmek. o yüzden insanlar bu sözü duyunca genelde bir huzur ve rahatlama hissi alıyor, çünkü kimseyi ötekileştirmiyor, herkesin orada bir yeri olduğunu söylüyor. aslında Mevlana bu sözüyle hem manevi bir çağrı yapıyor hem de insanlara “sen de bir parçasın, gel ve kendin ol” diyor. günlük hayatta da insanlar bunu bir motivasyon sözü gibi kullanıyor, kim olursan ol, ne yaşadıysan yaşa, yine de bir yerin, bir kabulün var anlamında.
Bakın, olayın aslı şudur: Mevlana, bütün insanları Allah’ın yarattığı değerli varlıklar olarak görüyordu. Bu yüzden insanların arasındaki din, dil, mezhep, ahlak farklarına takılmıyordu. Onun için önemli olan kalbin Allah’a yönelmesiydi. “Ne olursan ol” dediği yer, senin o anki halin, kimliğin; “yine gel” dediği yer ise o ilahi aşka, hakikat yoluna gelmendir. Tam bir ayrım yapmama ve birleştirici olma felsefesidir bu.
bu sözün ana teması hoşgörü ve evrensel sevgi. Mevlana diyor ki, ister Hristiyan ol, ister Mecusi, ister puta tapıyor ol, hatta yüz kere tövbeni bozmuş ol, yine de gel. Gelmekten kastı da sadece dergâha gelmek değil, manevi olgunlaşma yoluna, Allah’a giden yola gelmek. Yani yargılanmadan kabul görmek.
İnsanlar genelde ‘iyi’ olunca camiye, dergâha gider. Ama Mevlana diyor ki, ne kadar kötü, günahkar veya sapkın olursan ol, tövbe kapısı her zaman açık. Sen yeter ki gelmeye niyet et. O zaman kapımız da açık, Allah’ın kapısı da açık. Tamamen kapsayıcılık ve koşulsuz kabulü anlatıyor.
Bu lafın asıl gücü, insanın geçmişine takılıp kalmaması gerektiğini vurgulamasında. Yani sen kötü bir insan da olsan, geçmişte ne halt yemiş olursan ol, şimdiki zamanda gelip tövbe edebilirsin, iyiye yönelebilirsin. Kimse sana “sen kötüsün, gelemezsin” diyemez. Mevlana’nın rahmet ve merhamet anlayışını gösteren en güzel örnektir.
Benim anladığım kadarıyla bu söz, kişiye kendini değiştirmesi için bir davet. Sen şu an kötü bir durumda, hatalı, günahkar olabilirsin. Mevlana seni o halinle kabul ediyor ama ‘gel’ diyerek aslında o halinden vazgeçip manevi yola adım atmanı istiyor. Gelmek burada bir başlangıçtır. Gel, kapımızdan içeri gir, biz seni yargılamayız, sana doğru yolu gösteririz demek istiyor.
Bu laf Mevlana’nın felsefesinin özeti gibi bir şey. Demek istiyor ki, insan olman yeterli, geçmişin, hataların, inancın ne olursa olsun, kapımız açık. Yani Allah’ın rahmeti herkese açıktır, sen yeter ki iyi olmaya niyet et. Kimseyi dışlamaz, herkesi kabul eder bu felsefe.
Bu sözün tam ve derin anlamı, Mevlana’nın evrensel aşk ve hoşgörü felsefesinin en somut ifadesidir. Şiirin tamamına bakıldığında, “Gel, gel, daha gel, ne olursan ol yine gel. İster kâfir, ister Mecusi, ister puta tapan ol yine gel. Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel.” diyor. Bu, sadece bir davet değil, aynı zamanda manevi bir güvencedir. Diyor ki:
Koşulsuz Kabul: Senin inancın, ahlaki durumun, geçmişteki günahların veya hataların ne olursa olsun, seni insan olduğun için yargılamadan kabul ediyoruz.
Sürekli Tövbe Kapısı: İnsan hata yapar, tövbesini bozar. Ama Allah’ın rahmet kapısı ve manevi yolun kapısı asla kapanmaz. Yüz kez bile bozsan, yeter ki pişman ol ve tekrar gelmeye niyet et.
Evrensel Davet: Bu davet sadece Müslümanlara değil, bütün insanlığadır. Mevlana’ya göre, kalp temizliği ve hakikate yöneliş, şekilsel farklılıkların üzerindedir.
Ümitsizliği Reddetme: İnsanların en büyük düşmanı ümitsizliktir. Bu söz, Allah’ın rahmetinden asla ümit kesilmemesi gerektiğini, her zaman bir dönüş yolunun olduğunu hatırlatır. Ödevinde bu evrensel ve koşulsuz kabul boyutunu vurgularsan daha etkili olur.
Mevlana’nın o sözü tam anlamıyla insanı kucaklayan, sınır tanımayan bir davet aslında. yani ne yapmış olursan ol, ne durumda olursan ol, hangi inançtan ya da düşünceden geliyorsan gel demek. burada alt mesaj, insanları yargılamadan, kusurlarına bakmadan kabul etmek. o yüzden insanlar bu sözü duyunca genelde bir huzur ve rahatlama hissi alıyor, çünkü kimseyi ötekileştirmiyor, herkesin orada bir yeri olduğunu söylüyor. aslında Mevlana bu sözüyle hem manevi bir çağrı yapıyor hem de insanlara “sen de bir parçasın, gel ve kendin ol” diyor. günlük hayatta da insanlar bunu bir motivasyon sözü gibi kullanıyor, kim olursan ol, ne yaşadıysan yaşa, yine de bir yerin, bir kabulün var anlamında.
Bakın, olayın aslı şudur: Mevlana, bütün insanları Allah’ın yarattığı değerli varlıklar olarak görüyordu. Bu yüzden insanların arasındaki din, dil, mezhep, ahlak farklarına takılmıyordu. Onun için önemli olan kalbin Allah’a yönelmesiydi. “Ne olursan ol” dediği yer, senin o anki halin, kimliğin; “yine gel” dediği yer ise o ilahi aşka, hakikat yoluna gelmendir. Tam bir ayrım yapmama ve birleştirici olma felsefesidir bu.
bu sözün ana teması hoşgörü ve evrensel sevgi. Mevlana diyor ki, ister Hristiyan ol, ister Mecusi, ister puta tapıyor ol, hatta yüz kere tövbeni bozmuş ol, yine de gel. Gelmekten kastı da sadece dergâha gelmek değil, manevi olgunlaşma yoluna, Allah’a giden yola gelmek. Yani yargılanmadan kabul görmek.
İnsanlar genelde ‘iyi’ olunca camiye, dergâha gider. Ama Mevlana diyor ki, ne kadar kötü, günahkar veya sapkın olursan ol, tövbe kapısı her zaman açık. Sen yeter ki gelmeye niyet et. O zaman kapımız da açık, Allah’ın kapısı da açık. Tamamen kapsayıcılık ve koşulsuz kabulü anlatıyor.
Bu lafın asıl gücü, insanın geçmişine takılıp kalmaması gerektiğini vurgulamasında. Yani sen kötü bir insan da olsan, geçmişte ne halt yemiş olursan ol, şimdiki zamanda gelip tövbe edebilirsin, iyiye yönelebilirsin. Kimse sana “sen kötüsün, gelemezsin” diyemez. Mevlana’nın rahmet ve merhamet anlayışını gösteren en güzel örnektir.
Benim anladığım kadarıyla bu söz, kişiye kendini değiştirmesi için bir davet. Sen şu an kötü bir durumda, hatalı, günahkar olabilirsin. Mevlana seni o halinle kabul ediyor ama ‘gel’ diyerek aslında o halinden vazgeçip manevi yola adım atmanı istiyor. Gelmek burada bir başlangıçtır. Gel, kapımızdan içeri gir, biz seni yargılamayız, sana doğru yolu gösteririz demek istiyor.
Bu laf Mevlana’nın felsefesinin özeti gibi bir şey. Demek istiyor ki, insan olman yeterli, geçmişin, hataların, inancın ne olursa olsun, kapımız açık. Yani Allah’ın rahmeti herkese açıktır, sen yeter ki iyi olmaya niyet et. Kimseyi dışlamaz, herkesi kabul eder bu felsefe.