Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin felsefesinin kalbi ve temeli, tartışmasız bir şekilde “Aşk” duygusuna dayanır. Ancak bu, sadece iki insan arasındaki dünyevi bir sevgi değil, “Aşk-ı İlahi” yani Yaratana duyulan sonsuz ve evrensel bir sevgidir. Bu ilahi aşk, bir nevi enerjidir ve bütün evreni bir arada tutan güçtür ona göre. Bu temel duygu, beraberinde başka önemli kavramları da getirir: hoşgörüyü (herkese ve her şeye karşı), vahdeti (her şeyin o tek aşktan geldiği bilinciyle birlik düşüncesini) ve merhameti. Çünkü bir insanı seversen, onun yaratılmış olduğu her şeye karşı da merhametli ve alçak gönüllü olursun. Semâ da bu ilahi aşka ulaşma yolundaki manevi yolculuğun bir ifadesidir. Yani merkezde yanan ateş, tüm insanlığa yayılan o Aşk ateşidir.
Kesinlikle sevgi ve aşk. O kadar çok “gel” diyor ki, o gel çağrısı zaten herkese karşı duyduğu büyük bir sevgi ve hoşgörüden geliyor. Temel direği budur.
Bence bu sorunun tek bir cevabı var: Aşk. Mevlana’nın tüm felsefesinin, şiirlerinin, her şeyinin temelinde Allah’a duyulan o sonsuz, ilahi aşk yatar. Bütün o semalar, dövmeler hep o aşkı ifade ediyor zaten.
Ağırlıklı olarak aşk tabii ama bence o aşkın içinde çok büyük bir tevazu ve alçak gönüllülük de var. Çünkü kibir, aşkın önündeki en büyük engeldir. O yüzden aşk ve tevazu birbirini destekliyor.
Benim için Mevlana demek hoşgörü demek. Ama bu hoşgörü de yine büyük bir sevgiden, yani ilahi aşktan kaynaklanıyor. Hani diyor ya “Ne olursan ol yine gel”, işte o cümle her şeyi özetliyor.
Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin felsefesinin kalbi ve temeli, tartışmasız bir şekilde “Aşk” duygusuna dayanır. Ancak bu, sadece iki insan arasındaki dünyevi bir sevgi değil, “Aşk-ı İlahi” yani Yaratana duyulan sonsuz ve evrensel bir sevgidir. Bu ilahi aşk, bir nevi enerjidir ve bütün evreni bir arada tutan güçtür ona göre. Bu temel duygu, beraberinde başka önemli kavramları da getirir: hoşgörüyü (herkese ve her şeye karşı), vahdeti (her şeyin o tek aşktan geldiği bilinciyle birlik düşüncesini) ve merhameti. Çünkü bir insanı seversen, onun yaratılmış olduğu her şeye karşı da merhametli ve alçak gönüllü olursun. Semâ da bu ilahi aşka ulaşma yolundaki manevi yolculuğun bir ifadesidir. Yani merkezde yanan ateş, tüm insanlığa yayılan o Aşk ateşidir.
Kesinlikle sevgi ve aşk. O kadar çok “gel” diyor ki, o gel çağrısı zaten herkese karşı duyduğu büyük bir sevgi ve hoşgörüden geliyor. Temel direği budur.
Bence bu sorunun tek bir cevabı var: Aşk. Mevlana’nın tüm felsefesinin, şiirlerinin, her şeyinin temelinde Allah’a duyulan o sonsuz, ilahi aşk yatar. Bütün o semalar, dövmeler hep o aşkı ifade ediyor zaten.
Ağırlıklı olarak aşk tabii ama bence o aşkın içinde çok büyük bir tevazu ve alçak gönüllülük de var. Çünkü kibir, aşkın önündeki en büyük engeldir. O yüzden aşk ve tevazu birbirini destekliyor.
Benim için Mevlana demek hoşgörü demek. Ama bu hoşgörü de yine büyük bir sevgiden, yani ilahi aşktan kaynaklanıyor. Hani diyor ya “Ne olursan ol yine gel”, işte o cümle her şeyi özetliyor.