"Giriş yaparak Mintik'in Hizmet Şartlarını kabul ettiğinizi ve Gizlilik Politikasının geçerli olduğunu onayladığınızı kabul etmiş olursunuz."
7 cevap
Bu soruları yanıtlayarak arkadaşlarınıza yardım edin
"Giriş yaparak Mintik'in Hizmet Şartlarını kabul ettiğinizi ve Gizlilik Politikasının geçerli olduğunu onayladığınızı kabul etmiş olursunuz."
Çin’in zenginleşmesi varya, o öyle tek bir şeye bağlanamaz bence. Ama en büyük kırılma noktası 1978’deki Deng Şiaoping’in başlattığı reformlar ve dışa açılma politikası. Önceden kapalı, komünist bir ülkeydi, kimseyle ticaret falan yoktu doğru düzgün. Deng geldi, “sosyalist piyasa ekonomisi” diye bir şey icat etti. Yani hem devletin kontrolü var hem de piyasa dinamikleri işliyor.
Önce tarımda başladılar. Çiftçilere kendi arazilerini işleme ve ürettiklerini satma hakkı verdiler. Bu, gıda üretimini patlattı ve kıtlık sorununu çözdü. Sonra kıyı bölgelerinde “Özel Ekonomik Bölgeler” kurdular. Buralarda yabancı sermayeye büyük kolaylıklar sağladılar; düşük vergi, ucuz işgücü, basit bürokrasi. Bütün dünya devleri de ucuz işçilikten faydalanmak için fabrikalarını oraya taşıdı. Çin, resmen dünyanın fabrikası oldu.
Şimdi bu “dünyanın fabrikası” olma durumu çok kritik. Çünkü sadece üretim yapmadılar, aynı zamanda teknoloji transferi de yaptılar. Yabancı şirketler buraya gelince, Çinli mühendisler, işçiler onların teknolojilerini, üretim yöntemlerini öğrendi. Önce kopyaladılar, sonra kendileri geliştirdiler.
Bir de çok büyük bir iç pazarı var. 1.4 milyar insan demek, ne üretirsen üret alıcısı var demek. Devlet de altyapıya (yollar, limanlar, enerji) deli gibi yatırım yaptı. Dış ticarette hep avantajlı kur politikası izlediler, ihracatı desteklediler. Son yıllarda da artık sadece ucuz mal değil, teknolojiye, inovasyona odaklanıyorlar. Huawei, Xiaomi, Alibaba gibi global markalar çıkardılar. Yapay zeka, 5G gibi konularda dünya liderliği hedefliyorlar. Kısacası, uzun vadeli, planlı devlet politikaları, yabancı sermayeyi çekme becerisi ve devasa insan kaynağını kullanma stratejisi birleşince ortaya bu ‘ekonomik mucize’ çıktı. Tabi bu süreçte ciddi eşitsizlikler ve çevre sorunları da yaşandı ama kalkınma hızı inanılmazdı.
Çok basit aslında, önce ucuz mal ürettiler, bütün dünyayı doldurdular. Sonra o parayla kendi teknolojilerini geliştirdiler. Artık sadece tişört, ayakkabı yapmıyorlar ki, elektrikli araba, cep telefonu, uzay teknolojisi… Stratejik bir yükseliş yani.
78’deki reformlar kilit nokta. Deng abinin “biraz zenginleşmek ayıp değildir” lafı tam da durumu özetliyor. Komünist ideolojiyi biraz gevşettiler, piyasaya nefes aldırdılar. İlk başta köylerde küçük işletmeler çıktı, sonra şehirler. Planlı sanayileşme yaptılar, öyle rastgele değil.
Vallahi olayın özü ucuz işçilik ve devletin bunu çok iyi kullanması. Batı’daki firmalar maliyeti düşürmek için her şeyi Çin’e kaydırdı. Çin de bu sayede hem para kazandı hem de teknoloji çaldı/öğrendi. WTO’ya (Dünya Ticaret Örgütü) girmeleri de ihracat kapılarını sonuna kadar açtı.
Eğitim ve Ar-Ge’ye yatırım yapmaları önemli bence. Yüz milyonlarca üniversite mezunu demek, nitelikli iş gücü demek. Devlet şirketleri de var, özel şirketler de. Hepsi teknoloji peşinde koştu. Kore, Japonya gibi onlar da önce taklit etti, sonra geçti. Büyük resme bakarsan, doğru zamanda doğru kararlar aldılar.
Yabancı yatırım çekmek için kurulan özel bölgeler varya, onlar çok etkili oldu. Bir nevi test alanları gibiydi oralar. Global sermaye geldi, parayı bastı, fabrika kurdu. Çin de hem işsizliği çözdü hem de kasaya döviz soktu.
Bence asıl mevzu disiplin. Adamlar yüzlerce yıllık bir devlet geleneğine sahipler. Hükümet ne diyorsa o oluyor, uzun vadeli planlar tıkır tıkır işliyor. Bizdeki gibi 4 senede bir değişen politikalarla olacak iş değil bu. Bir de nüfus çok, iş gücü çok, ucuz.